Olayın bu soğuk yüzünü hiç hissedememiştim // M.Ş. // 14 Ocak 2002

Olayın bu soğuk yüzünü hiç hissedememiştim // M.Ş. // 14 Ocak 2002

Kitabınızı henüz bitirdim. Oturduğum masadan bile kalkmayıp elimdeki bu kağıt parçasına mutlaka bir şeyler yazmalıyım dedim. Kitabınız beni inanın çok etkiledi. Aslında bazı gerçeklerin farkındaydım ama olayın bu soğuk yüzünü hiç hissedememiştim. Sadece televizyonlardan duyuyordum. Sizin de bazı yerlerde belirttiğiniz gibi. 10 ölü, 5 yaralı… vs. Hep de aynı sözler dilimizdeydi. “Vah vah yazık olmuş, evli miydi? Bekar mıydı? Acaba?”…

Benim babam da teknik eleman olarak o zamanlar Güneydoğu’ya giderdi. Yalnız sizin gibi değil en fazla 2 haftalığına. Neler çekerdim. O yaşlarda bir çocukken bile haberlerin başından ayrılmaz, spiker ölenlerin isimlerini veriyorsa eğer babamın adını söylememesi için ne dualar ederdim. Çünkü arabaları yakarlardı, insanları kurşuna dizerlerdi… Nasıl korkar her telefon sesinde irkilirdim… benim yaşadıklarım bunlardı, sadece bu yüzüyle tanırdım bu gerçeği ama kitabı okuduktan sonra bir bardak suyun bile önemini anladım.

Babayla, anneyle tele konuşması, Mustafa Asker, Mehmet’in cenaze töreni, Garip, sırf kocası yok, izin alamıyor diye çocuğunu ölüme doğru tekrar evine götüren o anne, Kızılay’da eşiyle yaşanılanlar… Ha bir de “Olur ya bir çatışmada ölürsem şiiri!” hiç aklımdan çıkmayacak, sürekli beynimde seslerini duyacağım…

Babam da 6 aydır görev nedeniyle evinden uzaktaydı. Dün sabah geldi. O da tıpkı sizin askerlerinizle yaşadığınız sıkıntıyı yaşayıp 4 gün gecikmeli gelmişti. Uçakta atıştırmaları için onlara da kumanya vermişler. Babam da o stresten yiyemeyip, olduğu gibi çantasında eve getirmişti. Barbunya Pilaki ve Soslu Tavuk vardı. Onları görünce siz aklıma geldiniz. Sırf sizin için Soslu Tavuğu bir güzel yedim.

Dedim ya çok duygu yüklüyüm, aslında yazmak istediğim bir dolu şey var ama tutuluyor insan.

Belki Sunay Akın okuyorsunuzdur. Onun anlattığı ufak bir hikayeyle bitirmek istiyorum.

Adamın biri çocuğuna Pazar günü onu sinemaya götüreceğine dair söz verir. Pazar günü gelir, çocuk babasına ısrarla “söz verdin, hadi gidelim” der. Adam tüm haftanın yorgunluğunu üzerinden atmak niyetinde olduğunda evden dışarı adım atmayı bile istemiyordur. Ama çocuğuna karşı tutarsız davranmak da hiç hoşuna gitmez. Ve şöyle bir çözüm üretir kendi kendine. O günkü gazetenin eklerinden birinde bir dünya haritası vardır. O haritayı ufak ufak parçalara ayırarak yap-boz haline getirir ve çocuğuna “al bu dünya haritasını eski haline getir, ondan sonra sinemaya gidelim” der. Ne de olsa çocuk bu işi başaramayacak ve saatler geçecek, o zaman da geç olacak ve bu iş haftaya kalacaktır. Çocuk gazete parçalarını alıp odasına gider ve yaklaşık 10 dakika sonra içeriden bir ses gelir. “Baba gel, tamamladım!” diye. Adam şaşırmış bir halde çocuğun yanına gider. Gerçekten de çocuk bu işi başarmıştır. Adam hayretle bunu nasıl yapabildiğini sorar. Çocuk da, “Baba dünya haritasının arkasında kocaman bir insan resmi vardı. “İNSANI DÜZELTİNCE, DÜNYA DA DÜZELİYOR” der.

“Dilerim dünyayı düzeltecek insanlar yetiştirebiliriz. Ve umarım sizin dünyayı, ülkemizi düzeltmek adına başlattığınız ve bir hayli yol aldığınız savaşınız hiç bitmez…”

Tanrı ülkemizi bir daha ayrı ve düşman düşürmesin.

/ Okur Görüşleri

Share the Post