‘Nefes’ // Hasan Pulur // Milliyet // 2 Kasım 2009

‘Nefes’ // Hasan Pulur // Milliyet // 2 Kasım 2009

Acaba, “Nefes” filmini seyreden binlerce kişinin kaçı, Hakan Evrensel’in “Güneydoğu Öyküleri”ni okumuştur…
“Nefes”in temelinde Hakan Evrensel’in öyküleri vardır.
Bu köşenin okurları Hakan Evrensel’in öykülerinden daha önce söz ettiğimizi hatırlayacaklardır.
* * *
Kimdir Hakan Evrensel?
1997’de ilk baskısı yapılan “Güneydoğu’dan Öyküler”in, 1999’da, onuncu baskısında Hakan Evrensel şöyle tanıtılır:
“Ankara’da doğdu, büyüyünce ne olacaksın? Diye soranlara asker olacağım, dedi.
Oldu!
O zaman en iyisi diye!
Zor ne varsa onu yapmaya çalıştı; Güneydoğu’ya gitti.
Bu kez, bir yerlerde bir yanlış var, ama nerede? diye sormaya başladı.
Yanlışın ne olduğunu, ordu içinde bulamayacağını anlayınca, çok sevdiği asker ilk mesleğinden kendi isteğiyle ayrıldı, gazetecilik yapmaya başladı. Doğruyu ararken Güneydoğu’dan öyküler ortaya çıktı.”
* * *
Hakan Evrensel “Güneydoğu’dan Öyküler”i şöyle anlatır:
“Güneydoğu’dan Öyküler, Türkiye’nin en büyük sorununun bir yönünü bizzat yaşamış yüz binlerce insanın, yüz binlerce anılarından sadece yirmi dokuzunu içermektedir. Büyük çoğunluğu hâlâ devlet memuru statüsünde, otuzdan fazla güvenlik görevlisiyle yapılan söyleşilerde, anı sahiplerinin isteği üzerine, olaylarda geçen kişilerin kimlikleri ve olayların geçtiği yerler belirtilmemiştir. Anılar, sıkıntılı anların yaşandığı söyleşilerin ardından, anı sahiplerinin onayıyla, bir yıla yakın bir çalışma sonunda öyküleştirilmiştir. Olayların asıllarına sadık kalınmıştır.”
* * *
Hakan Evrensel soruyor; Güneydoğu’da yaşayanları, devlet görevlilerinin neler çektiğini kaç kişi biliyor?
Sadece askerin ve polisin değil, öğretmenin, savcının, hemşirenin, doktorun öykülerini kim biliyor, kim yazıyor?
* * *
Basın, gazeteler, televizyonlar ve gazeteciler.
Ya onlar?
Şöyle diyor:
“Bence basının durumu daha vahim. Açıkça söylüyorum; isteyerek ya da istemeyerek PKK’nın lehine haber yapan o kadar çok gazeteci var ki. Kimsenin bilgisizliğini ayıplamıyorum. Ama bir laf vardır, bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp! Diye. Maalesef bizim basın biraz cahil. Havan topuna roketatar der, mayına bomba der. Ne olmuş ki diyeceksiniz? Ha havan, ha top, pek önemi de yok. Buna da zaten güler geçeriz. Ama, peki bana açıklar mısınız? 1992’deki Kuzey Irak harekâtında inine kadar gidip APO ile röportaj yapılması gazetecilik midir? Dikkatinizi çekerim, PKK’nın dağılma aşamasıydı o günler. İşte buna gülüp geçemem. Çünkü bu, bilinçsiz yapılan bir hata değil ki… Peki ya Şırnak’ta orduevinde oturup, Cizre olaylarını görmüş gibi haber yazmak gazetecilik midir? Ağdalı, hamasi programlar yapmak gazetecilik midir? Aklı sıra propaganda maksatlı, her tarafından vıcık vıcık yağ akan televizyon programları nedir?”
Askerliği bırakıp, gazeteciliğe başlayan bir insanın duygu ve izlenimleri bunlar.
Kitabın yazılış tarihinin de 1997 olduğunu unutmayın…
* * *
Hakan Evrensel, kitabının önsözünü bir cenaze ilanıyla bitirir.
İlan, Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği!” diyen hitabıyla başlar:
“(…) Bütün bu ahval ve şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet, hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi BİRİNCİ VAZİFEN, Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Şehit olan bir üsteğmenin arkadaşları, vefat ilanına Atatürk’ün bu eşsiz hitabıyla başlar ve şöyle bitirirler:
“P. Üsteğmen Erdal Kurtoğlu 16 Haziran 1994 günü BİRİNCİ VAZİFESİ uğruna şehit oldu. O da bu Cumhuriyet’in sadece kendisinin değil, tüm Türk gençliğine emanet edildiğine inanıyordu.”
KEŞKE “Nefes”‘i seyretmeden, ya da seyrettikten sonra Hakan Evrensel’in kitaplarını (Güneydoğu’dan Öyküler 1-2, Yer Eksi İki) okusalar…

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post