Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmuyor // Aydan Gündüz // Nisan 2004

Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmuyor // Aydan Gündüz // Nisan 2004

Düz bir çizgide ileri-geri hareket eden kurmalı oyuncak bebekler gibi yaşanır mı hayat? Göz yerine bakmayı bilmeyen iki çift camdan bilyenin sonsuz boşluğunda, hammaddesi plastik bir bedende ruhsuz ve bilinçsiz olarak üstelik.

Düz bir çizgide ileri-geri hareket eden kurmalı oyuncak bebekler gibi yaşanır mı hayat? Göz yerine bakmayı bilmeyen iki çift camdan bilyenin sonsuz boşluğunda, hammaddesi plastik bir bedende ruhsuz ve bilinçsiz olarak üstelik.
Seksenli yıllar toplumsal gerçekçi roman ve hikâye anlayışının terk edildiği yılların da adıydı. Kelimelerin anlamsız yığınlar gibi üst üste dizilmesine ve biçimin içeriğin önüne geçip onu neredeyse yok etmesine tanık olduk. Türk edebiyatında hemen her dönem görmeye alışık olduğumuz eleştirel bakış ve dili kullanmadaki özen çok satanlar listesinin gölgesinde önemini gitgide kaybetti. Artık çevresiyle ilgili ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı kırk kuşağı romancılarının yerine, araştırmaya ve sorgulamaya algılarını bütünüyle kapatmış kendi camdan şatosunda yazar kimliğini yazma eyleminden daha çok seven bir nesil var.

Toplumun bilinç düzeyini yükselterek onları düşünmeye sevk eden bir araç olarak yazma eyleminin temel işlevini neredeyse kaybettiği böyle bir döneme ait ancak sıra dışı, onlardan farklı bir kitap Güneydoğudan Öyküler. Güncel edebiyatın kafa karıştıran ve çoğunlukla da amaçsızlığıyla yoran puslu havasını eski kuşak edebiyatçıların tarih ve gerçeklik kokan dönem romanlarını anımsatarak dağıtıyor yazar Hakan Evrensel.
İlk baskısı Ümit Yayıncılık tarafından 1997 yılında yapılan ve kısa sürede onbeş bin gibi bir rakama ulaşan kitap Alfa Yayıncılık tarafından, üç cildin bir arada toplandığı beş yüz sayfalık bir eser olarak mayıs ayında yeniden basıldı. Önsözünde yazarın da belirttiği gibi kitap güneydoğuda yıllarca süren ve bugün hâlâ güncelliğini koruyan bir sorunun canlı tanıklarıyla yapılan görüşmelerden sonra derlenen anıların öyküleştirilmesiyle oluşturulmuş. Kendisi de bu sorunun bizzat odağında bulunmuş ve yaşadıklarından sonra askerlik mesleğinden ayrılmış. Yine kendi deyimiyle “kitapları aracılığıyla iletişim kurmayı seçen sıradan bir Türk insanın yaşadıkları, şahit oldukları ve dinledikleridir Güneydoğudan Öyküler”. Kitap, özellikle büyük şehirlerde yaşayan ve kendi evreni dışında soluk alıp veremeyen kimi insanlara, orada yaşanan trajedileri Avrupa ağzıyla ve kimi laf cambazlıklarına başvurarak anlatmak yerine kelimelerin gücünü kendi ülkesine sahip çıkan yazar sorumluluğu içinde kullanarak aktarıyor. Akıcı ve düzgün bir Türkçe’ye eşlik eden kısa cümleler… Görselliğin zihinlere yansımasını sağlayan sıradan ve basit ama yerli yerinde kullanılmış kelimeler. Ve ilk anda kulağa çok tanıdık gelen neredeyse konuşma diline yakın bu cümlelerin yan yana gelmesiyle oluşan o şaşırtıcı derinlik.
Görselliğin çağın en etkili aracı olduğunu kavramış olmanın bilinciyle belki de, yaşadıklarına inat ortaya koyduğu eserde üslubu alabildiğine sade. Sinemasal bir anlatımla ortaya konulan öykülerin içerik olarak yoğunluğu yine yazarın becerisiyle arabesk bir anlatım kuruluğuna düşme tehlikesinin çok uzağında. Birikim ve gözlem yeteneğiyle ustaca harmanlanan öyküler siz farkında olmadan etrafınızda yaşayan ve ölenlerin hikâyesi aslında. Çoğumuz için rakam ya da istatistiksel değer olan bazen de şehit sözcüğüyle ifade etmeye çalışıp başaramadığımız bizden bir parçayı taşıyan binlerce insanın öyküsü bu kitap. Başlayıp biten öykülerde, her kahraman farklı ama mükemmel işleyen bir kurgu sayesinde sanki her hikâye bir diğerinin devamı gibi.
Ele alınan konunun taşıdığı ağırlıktan olsa gerek ve muhtemel ki yazarın bilinçli bir tercihi kaleme alan kişi kendini hep öykülerin gerisinde tutmuş. Anlatmak istediklerini aktarmak isteyen bir elçi gibi.. Böyle bir yaklaşımla okuyucuya sunulan eserde insana hiçbir şeyi dikte etmeyen sadece paylaşım amacı taşıyan, alçak gönüllü ve yazma eyleminin bilincini kavramış gerçek bir yazar portresi çıkıyor karşımıza. Tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşadıklarını kaleme alan bir çok yazar gibi.. Güneydoğudan Öyküler toplumsal bilincimizi yitirip giderek daha derin bir uyurgezerlik hali içine sürüklendiğimiz şu günlerde okumanın ve okuyarak anlamanın gerekliliğinin altını çiziyor.
Biçimin içeriği yok ettiği yarı karanlık bu ortamda “bir kitap okudum hayatım değişti” masalını Hakan Evrensel gerçeğe dönüştürüyor. Artık Güneydoğudan Öykülerden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor…

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post