Güneydoğu’nun Gerçek Öyküsü // Hasan Pulur // Milliyet // 31 Ocak 1999

Güneydoğu’nun Gerçek Öyküsü // Hasan Pulur // Milliyet // 31 Ocak 1999

HİÇBİR devlet, ülkenin bölünmezliği için süren bir savaşın öyküsünü, milletine duyurmamakta bu kadar becerikli olamaz.
Elbette Genelkurmay’da, Harp Tarihi Dairesi’nde, Güneydoğu mücadelesinin bütün belgeleri vardır ama, bir de o savaşın insan yapısından kaynaklanan, gerçek hikayesi, hikayeleri vardır ki!
Kim biliyor Güneydoğu’da yaşananları?
Sadece askerin değil, polisin değil, öğretmenin, savcının, doktorun, hemşirenin öykülerini…
Eski subay Hakan Evrensel’in “Güneydoğu Öyküleri”nden başka, elimizde böyle yazılı bir kaynak var mı?

HİÇBİR devlet, ülkenin bölünmezliği için süren bir savaşın öyküsünü, milletine duyurmamakta bu kadar becerikli olamaz.
Elbette Genelkurmay’da, Harp Tarihi Dairesi’nde, Güneydoğu mücadelesinin bütün belgeleri vardır ama, bir de o savaşın insan yapısından kaynaklanan, gerçek hikayesi, hikayeleri vardır ki!
Kim biliyor Güneydoğu’da yaşananları?
Sadece askerin değil, polisin değil, öğretmenin, savcının, doktorun, hemşirenin öykülerini…
Eski subay Hakan Evrensel’in “Güneydoğu Öyküleri”nden başka, elimizde böyle yazılı bir kaynak var mı?

GÜNEYDOĞU’da PKK ile yapılan düşük yoğunluklu savaş, ülkenin en önemli sorunudur, topyekün mücadeleyi gerektirir, her kurum üzerine düşen görevi yapmış mıdır?
Mesela basın?
Doğruları, gerçekleri araştırıp, yansıtmış mıdır?
Elbette “Bize bu imkan verildi mi?” diyenlerimiz çıkacaktır; haklıdırlar.
Hele orduyu tanıtma gezilerine, kimlerin çağrıldığını hatırlarsanız…
Lakin yine de, basın için söylenecek laf az değildir.
“GÜNEYDOĞU Öyküleri”nin birincisinde (Ümit Yayınları) uzun yıllar Güneydoğu’da görev yapmış, operasyonlara, çatışmalara katılmış üst düzey bir subayın anlattıkları var.
Bakın, basın için ne diyor:
“Bence basının durumu daha vahim. Açıkça söylüyorum: isteyerek ya da istemeyerek, PKK’nın lehine haber yapan o kadar çok gazeteci var ki. Kimsenin bilgisizliğini ayıplamıyorum. Ama bir laf vardır, bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp diye. Maalesef bizim basın biraz cahil. Havan topuna roketatar der, mayına bomba der. Ne olmuş ki diyeceksiniz? Ha havan, ha top, pek önemi de yok. Buna da zaten güler geçeriz. Ama peki bana açıklar mısınız lütfen, 1992’deki Kuzey Irak Harekatı’nda (….) inine kadar gidip, Apo ile röportaj yapması gazetecilik midir? Dikkatinizi çekerim, PKK’nın dağılma aşamasıydı o günler. İşte buna gülüp geçemem. Bunda kasıt ararım. Çünkü bu, bilinçsizce yapılan bir hata değil ki… (x) Peki ya Şırnak’ta orduevinde oturup, Cizre olaylarını görmüş gibi bir haber yazmak gazetecilik midir? Ağdalı, hamasi programlar yapmak gazetecilik midir? Aklısıra propaganda maksatlı, her tarafından vıcık vıcık yağ akan televizyon programları nedir?”
GÜNEYDOĞU gerçeğini bilmeden, Güneydoğu için ahkam kesenler…
Birtakım basma kalıp kavramlarla, Güneydoğu’daki mücadeleyi yersiz ve hatta haksız bulanlar…
Yüksek rütbeli subayın, özel arşivindeki bir ölüm ilanındaki anlamı acaba anlarlar mı?
“VEFAT
Ey Türk Gençliği!
(…) Bütün bu ahval ve şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketi dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi birinci vazifen Türkiye Cumhuriyeti’ni muhafaza ve müdafaa etmektir…
Kemal ATATÜRK
P. Ütğm. Erdal Kurtoğlu 16 Haziran 1994 günü birinci vazifesi uğruna şehit oldu. O da bu Cumhuriyetin sadece kendisine değil tüm Türk Gençliği’ne emanet edildiğine inanıyordu. Başımız sağolsun.
Arkadaşları.”
GÜNEYDOĞU’nun gerçek öyküleri mutlaka yazılmalı, filmi çevrilmelidir.
Cumhuriyet tarihinin, en uzun süreli savaşını herkes yanlışıyla, doğrusuyla, hatasıyla öğrenmelidir…
Gaflet, dalalet, hıyanet içinde olanları da tanıyarak…
—————
(x) Apo’nun inine girenin kim olduğunu merak edenler, kitapta bulabilirler.

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post