Bu uykudan uyandırdığınız için sonsuz teşekkürler // M.Ş. // 5 Şubat 2002

Bu uykudan uyandırdığınız için sonsuz teşekkürler // M.Ş. // 5 Şubat 2002

Geçen hafta sürekli olarak kitaplarınızı aradım durdum. Tüm kitabevlerine “belki bulabilirim” umuduyla girip çıktım… Gittiğim bir kitabevindeki beyin “Aman be abla boşversene Güneydoğu’yu sen, hem senin yaşın ne başın ne? Gel ben sana mis gibi Harry Potter vereyim de bir güzel kültür yap” sözlerini duyunca neler hissettiğimi tahmin edebilirsiniz.

Oradan çıktıktan sonra yol boyunca düşündüm. Harry Potter… Şimdi insanlar bu Harry Potter’ın sinema filmine koşarlar, etrafa karşı “okumadım” demesinler diye, sırf okumuş olmak için bile kitabı okurlar, Harry Potter çikletleri üretilir. Giysilerin, okul çantalarının üzerlerine resimleri basılır, çocukların saçları onunki gibi taranır hatta yuvarlak çerçeveli gözlükler bile kullanılır. Yanlış anlamayın lütfen; güzel olan, emek verilen daha da önemlisi umut harcanan her şeye sonsuz saygım var, ama sizin kitabınızı okuduktan sonra anlamıştım ki bu ülkedeki insanların Harry Potter’dan önce okuması, duyarlılık göstermesi gereken başka şeyler var… İşte bu düşüncelerle “son umut” diye girdiğim kitabevinde güler yüzlü bir bayan karşıladı beni… Ümitsizce kitabınızı sorunca “evet var ama yeni çıkanı yok elimde, yalnızca I’i var. Oda şanslısınız ki bir tane kaldı” deyince donup kaldım. Kulaklarıma inanamadım. İtiraf etmeliyim ki; Güneydoğu’dan Öyküler II’nin çıktığını biliyordum ancak üçüncüsünden hiç haberim yoktu!

Bayanla sohbet etmeye başladık. Kitapların ellerinde sınırlı sayıda bulunan, I ve II’ncisinin geçen sen iyi sattığını söyledi. Kendiside okumuş ve o da çok beğenmiş…

Okulda konuştuğum Mardinli bir arkadaşım da kitabınızı okuduğunu ve Diyarbakır’ dan satın aldığını söyledi. Tüm bunları öğrenmek beni çok mutlu etti. Sanırım bunları duymak sizi de mutlu edecektir.

İnanır mısınız Güneydoğu’dan Öyküler II’ye başlarken içim titredi. Kim bilir daha ne acıları okuyacaktım. Şu yaşıma kadar başıma gelen her sıkıntıda, üzüldüğüm her olayda onu aşabilmek için, yanımda-yöremde ne varsa tutunmaya çalıştım hep. Kitaplarınızı okuyup da bitirdiğim o an yüreğim acıyordu… Ağlamaktan başka tutunabileceğim hiçbir şey yoktu. Babası üşümesin diye mezarının üzerindeki karları temizleyen, her gördüğü mermere “Baba” diyen çocukların öykülerini okumuştum. Çünkü, ülkenin insanları çok ağlatılmıştı, ve ben olayların bu boyutlarını yeni yeni görüp geç kalınmış bir ağıdı yakıyordum… Ne diyebilirim ki; beni bu uykudan uyandırdığınız için sonsuz teşekkürler.

Şimdilerde ben de etrafımdaki insanları uyandırmaya çalışıyorum. Kitaplarınızdan çevremdeki herkese bahsediyorum. Pekala kitabevlerinin yapamadığı işi ben yapıp, insanlara bu kitapları okutabilirim diye düşünüyorum. Sizin de yazdığınız gibi; kitaplarınız Anadolu’ da elden ele geziyor, gezecek de…

Tarih öğretmenliğinde okuyan bir kardeşim var. Son iki senedir elinde tarih kitaplarından başka kitap görmediğim o bile ilk kitabınızı göz açıp kapatıncaya kadar okudu. Okuduktan sonraki ilk yorumu da, “Aslında ben geç dünyaya gelmişim, o zamanlar asker olacaktım ki, ölsem de birçoğunu yerle bir ederdim onların. Neyse benim de faydam Tarihimizi, dönen dolapları doğru dürüst anlatmakla olur.” şeklinde oldu.

Evet hepimiz bu ülke için güzel bir şeyler yapabiliriz. Amacımız insanı düzeltmekti öyle değil mi? Hiçbir şey yapamıyorsak kendimizi düzeltebiliriz, mesela iyi bir anne olabilir, yetiştirmekte olduğumuz çocuğumuza “anne” “baba” sözcüklerini öğretmeye çalışırken “Atatürk” demeyi de öğretebiliriz…

Çok konuşan, ülkeyi günde en az on kere kurtaran ama iş bir şeyler yapmaya gelince işte orada duran bir millet olduğumuzu biliyorum ama ben her şeye rağmen umutluyum. Zaten bu nedenledir ki; öğretmen olmaya karar verdim. Bu anlamda sizde mektubunuzda bana cesaret ve güven vermişsiniz çok teşekkür etmek istiyorum. Umarım yazdıklarınıza layık bir öğretmen olma yolunda ilerleyebilirim!?… Özür dileyerek söylemek istiyorum; “koyun” gibi öğrenciler yetiştirmek istemiyorum. Başındaki öğretmeni, müdürü, valisi, başbakanı… ne yapsa haklıdır, ne söylediyse doğrudur, onlara karşı gelinmez bilinciyle mezun olan ve hayatlarının geri kalan kısmında da daima kendilerini susturan, haklıda olsalar başları önlerine eğik duran insanlar olsunlar, istemiyorum.

Bazen öyle ortamlarda ders dinlemek zorunda kalıyorum ki, inanamazsınız. Her 10 Kasım’da sınıfa girdiğimde, Atatürk resminin hedef tahtası haline getirilip tebeşir yağmuruna tutulduğunu görmek, yakamda taşıdığım Atatürk rozeti yüzünden bazı derslerin, bir takım hocaları tarafından bilinçli olarak geçirilmediğimi bilmek, yüreğimi acıtıyor olsa da dedim ya ben çok umutluyum, en azından benim öğrencilerim Atatürk’ e ancak çiçek atan çocuklar olacaklar…

Çok uzun bir mektup olduğunun, çok uzattığımın farkındayım; hissettiğim, yaşadığım her şeyi paylaşmak istedim… Buralarda ne zaman birilerine bunları anlatmaya kalksam, hep yarı yolda kalıyorum. Boş konuştuğuma, böyle gelip böyle gideceğine, inananlar çoğunlukta… Ancak biliyorum ki siz beni anlayacaksınız!

Beni uyandırdığınız, yaşamıma yeni anlamlar kattığınız için tekrar teşekkür etmek istiyorum… Ne olur siz de umutlarınızı, cesaretinizi asla yitirmeyin, sizin gibi insanlara ihtiyacımız var.

Dilerim kitaplarınız her eve ulaşır ve herkes bazı gerçeklerin, acılı yaşanmışlıkların farkına varırlar…

/ Okur Görüşleri

Share the Post