Sonsuza Dek Deşilen Bir Yara // Halil Gökhan // Mayıs 2005

Sonsuza Dek Deşilen Bir Yara // Halil Gökhan // Mayıs 2005

“Yine vagonuma döndüm. Kendi kendime ‘Bu insanlar kaderlerinden yakınmıyorlar hiç,’ dedim. Burada üzüntüm, acımaktan kaynaklanmıyor. Sonsuza dek deşilen bir yaraya acımam söz konusu değil. Bu yarayı taşıyanlar, onun varlığını bile hissetmiyorlar.”
Antoine de Saint-Exupéry, İnsanların Dünyası
Cebrail bir helikopter edasıyla aramızdaki ışıksız bir alana iniyor ve hepimize yaralarımızı “tebliğ” ediyor.

“Yine vagonuma döndüm. Kendi kendime ‘Bu insanlar kaderlerinden yakınmıyorlar hiç,’ dedim. Burada üzüntüm, acımaktan kaynaklanmıyor. Sonsuza dek deşilen bir yaraya acımam söz konusu değil. Bu yarayı taşıyanlar, onun varlığını bile hissetmiyorlar.”
Antoine de Saint-Exupéry, İnsanların Dünyası
Cebrail bir helikopter edasıyla aramızdaki ışıksız bir alana iniyor ve hepimize yaralarımızı “tebliğ” ediyor.

Yaralarımızın peygamberleri olarak, bu dünyayı işgal etmeye başladığımız günden terk ettiğimiz güne kadar geçen zamanda bu yaralarla oyalanacağız, içinde insan olduğumuz role bürünüp kaderin tecelli etmesini bekleyeceğiz ve bahçıvanlar hep yoksul kalacak, çünkü yoksulluk başlangıcından beri bu dünyanın anahtarı. Dünyayı açan, başlatan bir eylem.
“Yer Eksi İki” romanını bitirirken gözlerim de kanadı, kalbimle birlikte.
Dünyanın her yerinde binlerce yıl önce açılan, kanayan ve deşilen yaraların arkasında artık kalpler yok. 20. yüzyılın başından bu yana dünya da artık sanıldığı gibi ileri gitmiyor. Dünya emperyalizmlerinin ve halklarının dönen küreyi durdurmak ve geri döndürmek için keşfettiği sınırlar, birer çizgi olmaktan çıkıyor ve insanlığın sonunu hazırlayan, onu ipe çekecek birer urgana dönüşüyor.
1985-1999 yılları arasında Türkiye’nin bütün bölgelerinde yaşanan “insanlıkla mücadele”nin en şeffaf tanıklarından ve vakanüvislerinden Hakan Evrensel’in “Yer Eksi İki” romanında bütün çıplaklığıyla ortaya koyduğu insanlık infazı da “Güneydoğudan Öyküler” kitaplarından farklı olmak üzere bir trajedinin unutulmaması için önemli bir ayraçtır.
Herkes şehit, herkes terörist, herkes yaralı, herkes duyarsız ve herkes suçlu… Böyle durumun ne önemi olabilir? Böyle bir durum ancak insanların birbirlerinden habersiz bir yaşam sürmelerinden kaynaklanabilir. On beş yıllık “insanlıkla mücadele”nin ardında yukarıdaki “şık”ların hepsi de doğrudur. Hepimiz kaybettik ve hepsi kazandı.
“Yer Eksi İki” habersizlik ve sessizliklerin ardından ne yapmamız gerektiğini söylemiyor; bu anlamda hiçbir ideolojinin ve dayatmanın peşinde değil. Bu roman sadece ve sadece sessizliği aydınlatıyor; “birbirlerinin yaşadıklarından habersiz insanların ülkesi”nin uzak bir diyar olmadığını vurguluyor. Orası bizim ülkemiz… Onlar biziz…
“Yer Eksi İki”nin gerçek tanıkları ve yazarları olmasaydı; yani 2000 sonrası “teenager” kuşağının gözde bir Türk “yeni ve ‘kısa dönem’ google yazarı”nın mütereddit deyimiyle “Hakan Evrensel’in silah arkadaşları” olmasaydı acaba hangimiz yatağımızda, masamızda ve insan görünümlü kılıflarımızın içinde bugüne ulaşabilirdik?
Birkaç takım ansiklopedi derinliği ve dikkatiyle okunması gerektiğini düşündüğüm “Yer Eksi İki”nin kısaltılmasını tavsiye eden kitap “yetkilileri”ne de, fani dünya boyutlarında bir mezar boyunun kısalmasının faniden kalanlara haksızlık olacağını hatırlatırım, çünkü “Yer Eksi İki” kelimenin tam anlamıyla içine birilerinin bizi ittiği mezarımızdır. Mezarın boyu yaklaşık iki metredir. Bu, bazılarıyla birlikte, aynı dünyada yaşadığımızı gördükçe içinde daha çok çırpındığımız bataklığın boyuyla hemen hemen aynıdır.

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post