Türk Ordusu Bir Futbol Takımı Mı? // Oray Eğin // Akşam // 12 Nisan 2010

Türk Ordusu Bir Futbol Takımı Mı? // Oray Eğin // Akşam // 12 Nisan 2010

En geç ben kaldım herhalde… “Nefes”i daha yeni izledim. Ama belki de farkında olmadan “tam zamanında” izlemiş oldum. Zamanlama konusuna geleceğim. Ama öncelikle film hakkında birkaç söz söylemek isterim.
“Nefes” bana kalırsa şimdiden Türk sinemasında özel bir yer edindi. Tekniği, oyunculuğu, senaryosu, çekimleriyle tartışmasız bir mertebe. Emek harcandığı çok belli; Levent Semerci bu film üzerinde yıllardır çalışıyordu ve emeğinin karşılığını almış.
Peki mükemmel bir film mi? Hayır. Ama mükemmele yakın.
Tabii filmin “Türk izleyicisi” açısından daha başka bir anlamı var. Öyle ya da böyle, hepimizin hayatının son 30 yılına damgasını vuran bir kanayan yarayı konu edinmiş. Üstelik üzerinde tereddüt etmeden söz söylemekten çekinilen bir konu.
Terör kuşağı olarak yetişmiş kuşaklar Güneydoğu’yla ilgili önyargısız ya da resmi söylemden sıyrılabilmiş cümle kurmakta epey zorlanıyor. Böyle alıştırıldık, böyle büyüdük. Ezberi bozmaya yönelik sözler ise belki de planlanmadığı halde ordu düşmanı, yer yer devlet düşmanı ve süren savaşı küçümseyici bir hâl alıyor; en azından öyle yorumlanmasına imkân tanınıyor.
Kısacası her türlü söylem fanatizme hapsoluyor. Taraftarlıktan, takım tutma halinden kendisini kurtaramıyor.
Oysa savaşla, askeriyeyle ve hele hele böyle hassas konularla ilgili yaklaşımda belki de en çok kaçınılması gereken bu taraftarlık ruh halidir.
“Nefes”i bu yüzden sevdim: Ne Türk askerini yüceltiyor, ne teröristi kötülüyor. İki tarafa da özel bir muamele çekmiyor. İlla denge korumaya çalışmak gibi bir niyeti yok. Ama Türk halkının çektiği acıları, askerlerin bireysel acılarıyla beraber çok da güzel yansıtıyor.
Türk askeri Rambo değil: Bunu söylüyor. Sadece Türk askeri değil, hiçbir asker Rambo değil. Asker dediğimiz oraya yollanan erkek çocuklardır sonuçta.
Filmin merkezindeki karakol çatışmasında pek çok askerimiz hayatını kaybediyor. Teröristler de haber bültenlerinin sevdiği tabirle “ölü ele geçiriliyor.” Ama ortada bir kazanan ya da kaybeden var mı, bilmiyoruz. Askerler savaşmaya devam ediyor, teröristler de saldırmaya.
Film sadece 1993’te bir güne odaklanmış olabilir ama savaşın o günden önce de olduğunu, dahası hâlâ devam ettiğini zaten biliyoruz.
“Nefes” tarihinin en büyük kültürel bölünmesini yaşayan Türkiye’de tam olarak yorumlanamadı. Liberal-cumhuriyetçi çatışmasının tam ortasında vizyona girip hem liberallerin, hem cumhuriyetçilerin kendinden bir şey bulması kafaları karıştırdı. Düşünün, İlker Başbuğ bile bu filmi izledi, beğendi. Kimileri de “Başbuğ beğeniyorsa biz nasıl beğendik” diye kuşkuya düştü…
“Nefes” Güneydoğu’nun bu toprakların “tarafsız” yarası olduğunu biliyor, öyle yaklaşıyor; salt bir liberal yara değil Güneydoğu, salt bir ulusalcı acısı da… Sadece resmi söylem de değil… Sadece asker karşıtı yorum da…
Fanatizmin tuzağına düşersek bütün değerlendirmelerimiz bizi yanıltır; “Nefes” de bunu söylüyor.
İşte bu yüzden “Nefes”i şimdi izlemenin sırası.
Geçen hafta Van Cumhuriyet Başsavcılığı, Çukurca’da yedi askerimizin mayına basıp şehit düşmesiyle ilgili yürüttüğü soruşturmada mayınların Türk Ordusu’na ait olduğunu açıkladı. Kan donduran bu iddia karşısında Genelkurmay her zamanki gibi “Araştırıyoruz” diye açıklama yaptı, zaman kazandı. Oysa bu konuda hiç kimsenin beklemeye tahammülü yok. Şehit aileleri isyan ediyor – ki sonuna kadar haklılar.
Eğer sivil savcılığın iddiası doğruysa Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinin en ağır sınavını vermek zorunda. En tepeden en aşağıya kadar bütün sorumlular teker teker istifa etmeli, genç askerlerin ölümünün özrünü dilemeliler. Bir kez daha bu konu “halının altına” itilip, unutulması beklenmemelidir.
Ne Balyoz ne Ergenekon… Türk Ordusu’nun öncelikli konusu mayınların hesabını vermektir.
Verilecek bu hesap TSK’yı yıpratmaz, bilakis büyütür. İddialar doğru çıktığı halde konu geçiştirilirse asker oluşacak güven bunalımını aşamaz.
Bu sürecin fanatizmden, taraftar söyleminden, rövanştan, “Askere bir gol daha” gibi kaba söylemlerden arındırılarak değerlendirilmesi ise zorunluluk. Bu aşamada hepimiz hassasiyet göstermeliyiz.
Bu ordu da hataları ve sevaplarıyla bizim ordumuz. Bir futbol takımı değil; bizler taraftar değiliz.
Soruşturma hâlâ sürüyor ve elimizde sadece şu an için bir “umut” var. Keşke bu mayınları Türk Ordusu döşememiş olsa diye umut ediyoruz… İşin aslı bir an önce aydınlanmadan hiçbirimiz rahat “nefes” almayacağız.
“Nefes” filmi “Götür beni gittiğin yere” diye şarkı söyleyen askerlerle bittiğinde izleyici de “Bu savaş artık bitsin” diye umutlanıyor.
Ne yazık ki Türkiye son yıllarda filmlerde ve şarkılarda olduğu kadar gündelik hayatta da, siyasette de, çocuklarının ölümünde de sadece umuda tutunur oldu.

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post