Not Defterini Kap Da Gel! // Habertürk // Kerem Akça // 28 Ekim 2011

Not Defterini Kap Da Gel! // Habertürk // Kerem Akça // 28 Ekim 2011

Tanıtımlarından yerli “Top Gun” ibaresiyle kucaklamaya hazırlandığımız “Anadolu Kartalları”, safkan bir Türk Hava Kuvvetleri tanıtım filmi bütününden öteye gitmiyor. Zira burada ‘hava uçuşu’ üzerinden ne bir blockbuster yaratılmış ne münferit görkem aşılanmış ne de milliyetçi bir başarı hikayesi filizlendirilmiş. Aksine ders öğretmeni kıvamındaki bir kısım rütbeli askerin, genç pilot adaylarının, didaktik diyalogların, asker marşlarının, güzel kızların ve tek boyutlu eğitimin dramatik yapıya geçirilmeden ortalıkta dolaştığını görüyoruz. “Anadolu Kartalları”nın, ‘sinema filmi nedir?’ sorusunun cevabını veremediği kesin. Ancak içinde komedi, dram, macera ve aşkı bulundurmasıyla yapımcısı Murat Akdilek’in etiketini hak eden bir ticari ürün olarak okunması mümkün.

Aslında ‘milliyetçi bir gençlik filmiyle yüz yüzeyiz’ deyip geri çekilebiliriz. Ancak işin özüne inmek lazım. Zira sinema sanatı belli kurallar üzerine bina edilen, dramatik yapı ve görsel yapı adlı iki önemli ‘yan kol’dan oluşan ve adına ‘film’ denen bütünler sunmalı. Bunların da belli kuralları olmalı. İlkinin senaryoya, ikincisinin perdeye yansıyan görüntülere dair çeşitli gözlemler yapıp analiz etmesi şart. Bu aşamada Ömer Vargı gibi dördüncü filmini çeken bir yönetmenle yüzleşmemize karşın halihazırdaki eser için bunları tekrarlamanın abes ama düşündürücü olduğunu da unutmayalım.

Temeli olmayan bir şeyle ilgili yorum yapılabilir mi?

Zira “Anadolu Kartalları”, ne hikmetse ‘öğrenci filmleri’nde gördüğümüz hatalardan mustarip. Hata aramaktan ziyade ‘temel yok’ tanımını yapmak daha uygun düşebilir. Temel olmayınca da ilk dakikadan itibaren; sinema filmini bir binaya benzetirsek zemin katından dahi yukarı çıkamayan, orada ‘sözler’ ve ‘kurgu metotları’ ile top dolaştıran bir ‘ticari ürün’ izliyoruz. ‘Sorunu nedir?’ sorusunu sormak o noktada incelenecek filmlere haksızlık olur.

Burada aslında ideolojik açılımlara vararsak o konuda da derin açmazlarla karşılaşabiliriz. Ancak işe ‘temel kazma töreni’ ile başlayalım derim. “Anadolu Kartalları”, aslında dört gencin aşkları, pilot olma arzuları ve asker hayatları odaklı bir öğretim/eğitim sürecini masaya yatırıyor. Süresi boyunca eğlenceli, dramatik, duygusal ve maceralı anlar da yaşatıyor ilgilisine. Tabii bu ‘anlar’ kelimesinin altını çizerken sayısını veya toplam süresini söylersek Ömer Vargı’ya ayıp etmiş oluruz.

Senaryo bir saatte yazılmış olabilir
Bu bağlamda daha çok ‘kurulmamışlık’ meselesiyle ilgilenmek daha doğru gibi. Zira tüm bunların planlamasını yapımcılık koltuğunda oturan Murat Akdilek’in yaptığı çok açık. Dramatik yapıyı oluştururken öncelikle bir hikayeniz ve onu bir araya getiren sekanslarınız olması gerekir. Ardından olay örgüsünü belirlemeniz, karakterler ve diyalogları da bunlara göre yönlendirmeniz süreci tamamlar.

Belli ki Hakan Evrensel’in bir saatte yazılmış gibi duran senaryosunda ‘derslik diyaloglar’, ‘üstünkörü karakterler’, ‘birkaç gökyüzü çekimi’ ve ‘sondaki zoraki heyecan patlaması’ başlıkları var. Bunu filmi izlerken çözebiliyoruz. Ancak onun hedefi bunları aralara Türk Hava Kuvvetleri’nin bedava reklamı niyetine sokup derme çatma bir dramatik yapı oluşturmak.

Kanatları aşktan olanların filmi
Ancak bundan ziyade kameraya veya karşısındakine bakan karaterlerin ‘zaman yerdeyken su gibi akar’, ‘kanatlarımız çelikten değil aşktan’ gibi özlü sözler sarf etmelerini izliyoruz. Bir süre sonra süreç öyle bir hal alıyor ki, adeta ilkokul birinci sınıf öğrencileri yanınızda not defterleriyle not tutarken canlanıyor.

“Dersimiz Atatürk”ün (2010) yaptığından hallice bu durum, aslında dünya sinemasında da karşımıza çıkan bir eksiklik. Ancak “İçimdeki Deniz” (“Mar Adentro”, 2004) gibi böylesi eğilimli örnekler en azından bir kelime ya da düşünce erbabının ağzından dişe dokunur sözler, keskin bir anlatı ve iyi oyunculuklar sunar. Burada ise müsamere kıvamında, çocuk kitleye uygun diyaloglar üstümüze üstmüze gelip yabancılaşma aracına dönüşüyor.

Çiğ milliyetçiliğe de razıyız
Aslında bunların ‘çiğ milliyetçilik’ için yapıldığını görsek yine bir gıdım mutlu olabilirdik. Zira burada milliyetçilik, ırkçılık, emperyalizm, faşizm, liberalizm gibi siyasi ideolojilerden dahi söz etmek mümkün değil. Hikayesizlik projenin ruhuna o kadar sinmiş ki seyirciye amaç dahi sunulmuyor. Sadece Düzyatan’ın can verdiği ilkokul öğretmeni kıvamındaki binbaşı karakterinin kör kör parmağım gözüne dersleriyle yüzleşiyoruz. Tamam bu stratejiler ‘usta-çırak ilişkileri’nin içinde Hollywood’da da var. Hatta buradaki gibi ‘başarı hikayesi’ ile de bağlanmaya çalışılır.

Ancak işin garibi “Anadolu Kartalları”, Türk Hava Kuvvetleri gerçeğinden bu macerayı, aksiyonu ve milliyetçi heyecanı bulamamış. Son 30 dakikadaki paralel kurgu ile verilen Anadolu Kartalları egzersizinin ucuna eklenen ‘yapma’ tansiyon da bir bakıma bu durumun tuzu biberi olmuş. Kabul edelim, düşmansız bir hava serüveni sekansı yaratmak için çok uğraşılmış!

Askerlik yapmaya sevk etme amacı çok bariz bir propaganda getirmiş
Zira ortada “Nefes: Vatan Sağolsun” (2009) gibi Türk Kara Kuvvetleri’ne odaklanıp askerlik sistemi ile ilgili muhalif şeyler söyleyen bir eser, onun başarısıyla üretilen bir proje ve özündeki romanın yazarına emanet edilen bir senaryo varken oluşan tablo garip. Çünkü hava ve deniz kuvvetleri genç askerler açısından bilindiği üzere en rahat yerlerdir. Burada ise filolar, uçaklar, kıyafetler, yatakhaneler ve daha nicesiyle tertemiz, hiçbir iz bulunmayan bir askerlik portresi çizilmiş. Hava çekimlerinde yedi uçak tipinin kullanılması da aslında ‘reklam’ niyetini dolduruyor sanki.

Komutanlar o kadar iyimser ki adeta anaokulu öğretmeni izlenimi veriyorlar. Hedef Türk Hava Kuvvetleri’nden alınan izni gençlerimizin beynine ‘toz pembe yol’dan koşulsuz sokmak. Bir bakıma ordu propagandası yapmak. Bu durum “Anadolu Kartalları”nı proje noktasındaki zaafının dışına çıkarmazken, sinemasal anlamda bir tanıtım filmi kıvamına taşımış. Ya da konuşan tipler, kamçılayıcı ordu ezgileri ve birkaç hava görüntüsü ile düzenlenmiş bir gençlik filmi diyebiliriz.

Bir oyuncak uçak tanıtılıyor da biz mi bilmiyoruz?
Zira Konya üssü dışındaki yerlerde sıfır genel plan alabilen Vargı’nın oraları ‘dizi’ ruhuna teslim etmesinin yanında ordunun içindeki montaj sekansları da tanıtım filmleri kıvamında bir çiğlikle halletmesi filmin sonunu hazırlamış. Senaryo ya da dramatik yapısızlık sebebiyle ister istemez yaslandığımız gökyüzü çekimleri ise bu boşluğu dolduramamış. İşin garibi o zaman da içinde insan olmayan uçakların ‘oyuncak uçak reklamı’na malzeme olduğunu veya bilmediğimiz bütün uçak türlerinin durup dururken gösteri uçuşu yaptığını düşünüyoruz. Bu da “Anadolu Kartalları”nı usta görüntü yönetmeni Uğur İçbak’ın dahi kurtaramamasını sağlamış.

Belli ki sıkıntı Türkiye’nin Jerry Bruckheimer’ı olma konusunda Faruk Aksoy ile çekişen yapımcı Murak Akdilek’te. Zira “Nefes: Vatan Sağolsun” gibi milliyetçi ya da tabiri caizse askerli filmler tutuyor diye, oradan en konformist asker platformuna bir öykü taşınması, sıfır dramatizasyonla temelsiz bir doku getirmiş. Serüven algısının yerli “Top Gun” (1986) noktasına ulaşmasına bile razıyken ise filmden başka her şeye benzeyen bir ‘TRT’nin ders saati’ programı çıkmış. Üstüne üstlük iki saatten uzun sürüyor. Akdilek buradan yara alır mı onu bilemeyiz, ancak Türk sineması alacak orası kesin.
FİLMİN NOTU: 2.2

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post