Yemeyen domuz mu? // Şakir Süter // Akşam // 3 Temmuz 1999

Yemeyen domuz mu? // Şakir Süter // Akşam // 3 Temmuz 1999

Geçenlerde Hasan Pulur, ‘adaşı’ Hasan Cemal’in Şırnak’ta konuştuğu bir ‘tüccar’ın sözlerine yer vermişti.
Hasan Abi, biraz öfkelenerek, bu diyaloğu şöyle aktarmış.
‘Beyim, okul var öğretmen yok. Hastane var ama uzman doktor yok’ diye şikayet ediyor Şırnaklı tüccar:
-Geçen gün Devlet Hastanesi’ne gittim enjektör yoktu, gidip eczaneden aldım.
Daha sonra benzer ‘yokluğa’ Doğu’nun yanı sıra Batı’dan Çeşme’den örnek veriyor…
Ancak bu sıkıntının, varlıklı kişilere enjektörünü eczaneden satın aldırarak aşıldığını anlatıyordu.

Her şeyin devletten beklenmesi, bizde ciddi bir hastalık…
Geçenlerde Hasan Pulur, ‘adaşı’ Hasan Cemal’in Şırnak’ta konuştuğu bir ‘tüccar’ın sözlerine yer vermişti.
Hasan Abi, biraz öfkelenerek, bu diyaloğu şöyle aktarmış.
‘Beyim, okul var öğretmen yok. Hastane var ama uzman doktor yok’ diye şikayet ediyor Şırnaklı tüccar:
-Geçen gün Devlet Hastanesi’ne gittim enjektör yoktu, gidip eczaneden aldım.
Daha sonra benzer ‘yokluğa’ Doğu’nun yanı sıra Batı’dan Çeşme’den örnek veriyor…
Ancak bu sıkıntının, varlıklı kişilere enjektörünü eczaneden satın aldırarak aşıldığını anlatıyordu.

Ayağına yolda taş çarpsa, devlete fatura çıkaranları biliriz.
Üstat Hasan Pulur’un yazısı bize yine Doğu’da yaşanmış ilginç bir olayı hatırlattı.
Hakan Evrensel’in yazdığı ‘Güneydoğu’dan Öyküler’ kitabında kaleme alınan olay bu…
Güneydoğu’da uzun yıllar PKK ile mücadele eden komutanlardan birinin Hakan Evrensel’e anlattığı bu olayı (S. 23) aynen aktarıyoruz:
‘…Neresi olduğu önemli değil. Bulunduğumuz karakolun önünden yol geçiyor. Yoldan sonra da bir çay var. Ana yola ve yakın köylere giden stabilize yollara asfalt dökülüyor.
Tam bizim karakolun karşısında, suyun öbür tarafında bir mezra vardı. Yoldan en az bin metre yukarda, zirvede. Köy halkı, ‘biz oraya kadar asfalt isteriz’ diye tutturdu.
Zavallı mühendis yalvardı, yakardı ‘oraya kadar yol çıkartmayın, inin suyun kenarına. Hem çok yüksek, hem de çayı geçmem için köprü yapmam lazım. Tüm evlerinizi, caminizi, okulunuzu taştan yapalım. Yazıktır bu devletin parasına’ dedi. Dinletemedi.
Köylüler ne dediler biliyor musunuz? ‘Yerleşme özgürlüğümüz kısıtlanamaz’ dediler.
O tepeye kadar yol çıktı, çayın üzerinden geçebilmeleri için taş köprü de yapıldı.’
Sen yan gelip yatacak, sonra da ‘gelsin devlet yapsın’ diyeceksin.
Devletin gücü belli, nüfusumuz belli, devletin imkânlarını kullanma konusundaki beceriksizliğimiz ortada…
Siyasetçimizin ‘halk dalkavukluğundan’ vazgeçemeyeceği de belli olunca…
Bizim ‘kurnaz takım’ devletin paçasına yapışıyor:
-Benim yerleşme özgürlüğümü kısıtlayamazsın.
Tabii bununla sınırla kalsa neyse…
‘Sen benim çalma çırpma, terbiyesizlik yapma özgürlüklerime de karışamazsın’ diyerek devam ediliyor!
Her tarafından tırtıklanan devlet de ‘millet için’ var ya…
Yakasını kaptırmış bir kez…
Vatandaşları arasında ‘çalma, çırpma özgürlüğünü’ sonuna kadar kullanmak isteyenlere karşı müşfik mi müşfik!
Tek koşulu var bunun:
-Götüreceksen büyük götüreceksin! Öyle bir kutu baklava falan çalmak yok!
Hem şu söz, yine bizim ‘halk deyişimiz’ değil mi?
‘Devletin malı deniz…’

/ Hakkında Yazılanlar

Share the Post